boîte : nf Kolayca taşınabilen, genellikle kapaklı olan sert malzeme kabı (karton, ahşap, metal, plastik).
Birini boks yapın: onunla dalga geçin, yürümesini sağlayın.
Boks: alay konusu.
Kutu, insanların içki içtiği, dans ettiği ve eğlenceler düzenlediği, geceleri açık olan küçük bir kabaredir (gece kulübü).
Kulüp: Bu akşam ne yapıyoruz, kulübe mi gidiyoruz?
Bir kutu al: düş, düş.
Polis odası; kutuda: polis odasına koyun; kutudan yemek: polis odasında acı çekmek; kutuya koyun: Depoya gönderin.
Kurabiye kutusu: silah.
Süt kutusu veya lolo: kadının göğsü.
Meyve suyu kutusu: sokak satıcısı kahve makinesi.
Pate kutusu: rektum.
Süt kutusu: Göğüsler. Güzel bir kadının göğüsleri elbette insanın içmek istediği süt kutularıdır.
Süt kutusu: Görevini yerine getiren hemşire. — Emziren bir kadının memesi.
Tuz kutusu: Ruhun başı, koltuğu. Tuz kutusunda bir sivrisinek var. Biraz deli, biraz manik olmak.
Et kutusu: tabut. Bu bir kutu değil.
Çöp kutusu: arkada, kıçta.
“Kutuya koymak” deyiminin anlamı: Biriyle dalga geçmek, onun saflığı – Yani onu kızdırmak.
Gaston Esnault sayesinde bildiğimiz şey şu ki, 19. yüzyılın sonlarında insanlar şunu söylüyordu: yuva Birisiyle "alay etmek", "patronluk yapmak" veya "ıslık çalmak" (tiyatro oyuncuları da "kışkırtılmaktan" çok korkardı). Daha sonra 1910'da ve argoda ifademiz 1930 civarında yayılmadan önce ortaya çıktı.
Peki boks neden alay konusu oluyor?
Belki de bu, Maurice Rat'in şu ifadeye verdiği bir anlamdan geliyor: "Onun herhangi bir tepki vermesini, durumdan kurtulmasını imkansız hale getirin." Orada, günümüzün asıl anlamından uzaklaşsak bile, hareketsiz kalma ve bir kutuya hapsedilme imajını çok daha iyi anlıyoruz.
Ve son olarak, dalga geçilen birinin sonunda sinirlendiğini hayal edebiliriz, bu da bu ifadenin genişletilmiş ve güncel anlamını açıklıyor.